10 Haziran 2011 Cuma

CHP ‘Hak’tan ve Halk'tan Hakikaten ve hakikatten nefret eder

    
CHP’nin zulüm, baskı, şiddet ve işkencelerine maruz kalan milletimizin geçmişinde, milyonlarca acı ve gözyaşı serilidir.

Dedem rahmetli şarap fabrikasına üzüm satmayan biriymiş. Şaraba üzüm satın alan kişi ise; eli kırbaçlı, ağzı küfürlü, arkası asker dolu bir CHP’liymiş.

Üzüm zamanı köye gelir, herkesi hizaya sokar ve halkı korkutarak üzümleri canının istediği fiyata satın alırmış.

Dedem de her türlü eza ve cefaya rağmen, üzümlerini şaraba vermediği gibi hele hele CHP’li bir tüccara hiç satmazmış.

Meğer bizim üzümleri alabilseymiş, diğer köylere gidip;
“Falan köyden hoca, âlim, dürüst ve camiden çıkmayan adam bildiğiniz filanın üzümlerini şarap için aldım” diye övünecekmiş.
Evet, herkes bilir ki, CHP’nin zorla hükümette bulunduğu yıllarda memlekette zerre kadar bereket ve rahmet olmamıştır.
---------
Ünlü çizer ve yazar Gürbüz Azak, Kubbealtı sohbetleri çerçevesinde hayatından kesitler aktarıp, ilginç hatıralar paylaşmıştı. Bazıları şöyleydi:

“Türkiye II. Dünya Savaşı’na girmediği halde yokluklar ve kıtlıklar yaşadı. Yalın ayaklar, dizleri delinmiş elbiseler içindeydik.
Çocuk yaşta birçok sarsılışlar yaşadım. 5-6 yaşlarında, doktor ve ilâçsızlıktan kız kardeşim vefât etti.

Arkadaşlarımla bostan bekliyorduk. Yanımızdan şose geçiyor. Garip bir adam gördük. Bir şeyin üzerinde ayaklarını çeviriyor.
Merak edip durdurduk. Adam bindiği şeye bisiklet diyordu.
Bir arkadaşımız, ‘Bunun yavruları olunca birini bana verir misin?’ dedi. Ben de atıldım, ‘Bir tane de bana verir misiniz?’ dedim.
Gürbüz Azak’ın söylediklerine bir ilave yapmalı.
O dönemlerde bisiklet başta olmak üzere, lastik tekerlekli araçlara sadece CHP’liler sahip olabilirmiş.
CHP’li olmayanların dışındakilerin alması ve satması yasakmış. Zaten satmak için mutlaka CHP’ye kayıtlı olmak gerekirmiş.
Bugün TÜSİAD üyelerine bakılırsa, büyük bir çoğunluğunun ticari başlangıcı, zenginlik başlangıcı, CHP’li olmalarındandır.
Tekrar Gürbüz Azak’ın anlattıklarına dönelim. “Kur’an-ı Kerim Okumak Yasaktı.”
“1950’den evvel Kur’ân okumak ve bulundurmak yasaktı. 6 yaşlarındayken komşumuz Sultan teyze Kur’an-ı Kerîm okurdu.
Okumaya başlamadan evvel bana; ‘Jandarma gelirse ‘Kesikbaş hikâyesi’ okuyoruz de’ diye tembih ederdi.
Memurlara 15 günde bir paketler hazırlanıp verilirdi.
İçinde tereyağ, un, zeytin, peynir v.s bulunurdu. Biz bu yüzden memurlara çok kızardık, çocuklarını döverdik. Hep onlar yiyorlardı, biz yiyemiyorduk.
İlkokuldayken Saatli Maarif Takvimi almıştık. Takvim yapraklarını bir gün ben, bir gün annem koparıyorduk.
Bir gün ninem ben koparırken, ‘Gürbüz’ dedi, ‘Bir sen, bir annen koparıyorsunuz, biraz seyrek koparın seneye de yetsin’ diye bağırdı.
Yaşlı kadınlar erkekleşmişlerdi, hiç gülmezlerdi. ‘Düğüne gidelim de ağlayalım’ derlerdi. Düğünlerde gülüp eğlenilmez, hüzünle çalan çalgılar ve söylenen türküler dinlenir ağlanırdı. Ninem Menderes’in idamında çok ağladıydı. Allah rahmet eylesin.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder