18 Mayıs 2011 Çarşamba

Risale-i Nur Okuma ve Anlama Teknikleri


-Risale-i Nur'u yeni okumaya başlayan kimselere genelde şöyle deniyor: "Anlamasanız da okuyun." Risale-i Nur’u anlama metodunda bunu doğru buluyor musunuz?

-Anlamasanız da okuyun sözünün bir mahfili, bir doğruluğu var. Şöyle; Risale-i Nur’ları ilk okuduğu zaman kişi bir şeyler anlasa bile, onu tam anlamış sayılmaz, müteaddit defa okuması lazım. Bana göre yüzde 70–80 nispetinde anlayabilmek için, Risalelerin dört merhalede okunması lazım. Zaten kişinin ilk okuyuşunda o kadar anlayamayacağı bellidir..Ama anlayamıyorum diye okumazsa ömrü billâh hiç anlayamaz. Her büyük ufka yükselirken bile onun birinci merhalesi ilk adımla başlar. Diyelim ki ben Amerika’ya gideceğim, ilk önce kalkıp birinci adımı atmam lazım. Bir şahıs da Risale-i Nur’ları belli bir ufukta anlayacaksa onun ilk adımı anlasa da anlamasa da ilk okumasıyla başlar. Birinci defa okumasıyla her şey neticeye gidecektir.

O noktasıyla "anlasanız da anlamasanız da ilk seferde bir defa okuyun" demek o noktasıyla doğrudur. Ama anlamıyorum diye okumazsa, ölünceye kadar hiç anlamamış, hiçbir tanesini anlamamış olacaktır.

Şimdi, fakirane tespitlerime-ki ben bunu kendi yaşantıma göre söylüyorum, başkaları farklı şeyler tavsiye edebilirler, onlar da geçerli olabilir- Bir defa Risaleleri baştan sona süratlice okumalı. Niye anlayamıyorum diye üzülmeden, “niye anlamadım ben bunları, niye anlamıyorum” diye telaşa kapılmadan, hatta anlamaya çok fazla da önem vermeden, süratlice bir okumalı ve bu bana göre en geç bir sene içerisinde bitmeli. Biter zaten, günde 16 sayfa okuyunca, bir senede bütün külliyat bitiyormuş. Bunun ne faydası var denebilir. Bu birinci maddenin kendi içerisinde a-b-c şıklarıyla bazı faydalarını sayacak olursak;

a: Kitap okuma alışkanlığı kazanmış olur;

b: Risaleleri okuma alışkanlığı kazanmış olur;

c: Demek Risaleler bitirilebiliyormuş, ben de bir defa bitirdim ALLAH’a şükür" diye kendisine kuvve-i maneviye gelir, bir moral gelir.

Bu hizmetin içinde beş sene, on sene kaldığı halde, külliyatı bir defacık bile olsun bitirememişlerde psikolojik bir eziklik olduğunu tahmin ediyorum. “Yazık bana şu kitabı okumadım, bunu da okumadım, birisi bir şey sormuş olsa cevap veremem” şeklinde bir eziklik psikolojisi içindeler. İşte arkadaşlarımız baştan bir defa süratlice okumakla bunu üstünden atmış olacaklardır.

Diğer bir faydası, çok daha önemli bir şey söylüyorum; Risale-i Nur’ların manyetik alanı içerisine girmiş olacaktır. Onunla rezonanslarını, onunla diyaloglarını, verici-alıcı diyebileceğimiz o temaslarını sağlamlaştırmış olacaktır. Çünkü bazen, ifadede geçen kelimenin ne anlama geldiğini bilirsiniz, oradaki terkibin manasını anlarsınız, orada geçen ayetlerin mealini de bilebilirsiniz, ama buna rağmen meseleyi anlayamazsınız. Nasıl televizyonun görüntü verebilmesi için frekanslarının tutması lazım, ancak o zaman oradan alıyor, size veriyor. Risale-i Nur’lardan istifade etmek de böyle bir şey, frekanslarımızın Risalelere tutması lazım.

Risale-i Nur’lar çok cimri demeyelim de, çok nazlıdır. Zaten ilim zatında nazlıdır. Adam iki kitap okudu, ulema-yı benam oldu, böyle bir şey olmaz. İlim kız evi gibidir, kızın gönlü var, annesinin babasının da gönlü var, istemeye gittiniz “hay hay zaten biz de sizi bekliyorduk canım, buyurun kızımızı alın” demezler. “Hele bir düşünelim" derler, bir daha gelirsiniz "abisi askerden gelecek, bir de ona sorsak" derler, Abisi gelir… "Amcası gelecek Almanya’dan" derler… Üç defa gidersiniz. İlim de böyle nazlıdır. Risale-i Nur’lar çok daha fazla nazlıdır. Herkese öyle hemen açılıvermez. Birinci defa okumakla kişi bu frekansları yakalamış ve böylece atmosfer içerisine girmiş olacaktır.

Diğer bir faydasına gelince, Risale-i Nur’ların ifadesiyle, kelimeleriyle, üslubuyla bir ülfet ve ünsiyeti olacaktır. Kelimeleri bilmiyor, ama sanki biliyor gibi bir ülfet oluşacaktır. Çünkü Risale-i Nur’ların üslubu hiçbir kitaba benzemez. Mesela bir cilt kitap olsun içinde belli paragrafta Risale olsun, "şunlar Risaledir" diyebilirsiniz. Üslubu çok farklıdır. İnsan süratlice bir defa okumakla o farklılığa, o üsluba alışmış olur. Birinci okuyuşunda ara ara kendi duyacak kadar yüksek sesle okursa daha faydalı olabilir, bu da ayrı bir fayda.

Bir de topografyasına vakıf olmuş gibi, hangi kitapta genelde neler anlatılıyor, yani ana mevzusu nedir bunları da bilmiş olacaktır. Ve ister istemez diğer bir faydası kelime haznesi genişlemiş olacaktır. Çünkü Risalelerde aynı manaya gelen kelimeleri Üstad yan yana zikretmiş veya bir alttaki cümlede onun paralelinde, açılımında bizim anlayacağımız kelimeyi söylemek suretiyle zikretmiştir.

Gençliğinde Ahmed Hanî Hazretlerinin türbesinde kalmış, Kamus-u Okyanus’u ezberlemiş. O zamana kadar sin harfine kadar ezberlemiş de sonra onu tamamlamış. Normalde bir lügat ezberlenmez. Demişler ki: “Niye böyle bir lügat ezberliyorsunuz” O da demiş ki: “Herkes bir kelime kaç manaya geliyora dair bir lügat yazmış, ben ise bir manaya kaç kelime geliyora dair bir lügat yazacağım.” Bir manaya kaç kelime! Öyle bir lügat yazılmamış gibi ama aslında yazılmış. Risale-i Nur’lar bir manaya kaç kelime geliyora dair bir lügattir. Mesela “O camidat-ı meyyite-i samiteler” diyor. Alttaki onu açılım simetrik cümlesinde ise "işte o ölüler" diyor. Biz ölüyü anlayınca, camid, meyyit, samit de ölü demekmiş, bunu anlayabiliyoruz. Yani birinci defa okumada bu faydalar olacaktır.

En önemlisi kendisine bir kuvve-i maneviye kazanmış olacaktır. Kitap okuma, Risale okuma alışkanlığı kazanmış olacaktır. Günümüzde kitap okuma alışkanlığı maalesef yok.

Yani anlamasa bile bir defa süratlice okumalı. Anlamasanız da okuyun demek; anlamayın demek değil de, “anlamıyorum diye moraliniz bozulmasın, okuyun” demek. O manasıyla o cümle doğru...

İkinci okuyuşunda ise; biraz daha anlamak için kendisini zorlamalı, anlayarak, anlamaya çalışarak okumalı.

-Lügat bu arada devreye girmeli mi hocam?

-Lügat fazla devreye girmemeli, bıktırıcı olur. Her bilmediği kelimeye lügata bakarsa bıktırıcı olur, nefsine mağlup olur, hepten terk eder gider. Bir bilene sorulabilir, bazen bakılabilir, zaten şimdiki yeni baskıların altında lügatçe de oluyor. Elinde bir kurşun kalem olmalı, kitapların altını çok çizmesini tavsiye etmem.

Hangi kitaptan başlaması da aslında çok önemli değil ama bence Mektubat’tan başlayabilir. O biraz daha açık görünüyor. Birinci mektubu okuyacak, bir defa daha dönüp okuyacak belki de, anlamak için kendisini zorlayacak. Çok anlamakta zorlandığı yerlere küçük bir soru işareti koyarak, bildiğine inandığı insanlara soracak, bu çok önemli! Hatta aynı yeri birkaç insana sormasında bir mahzur yoktur. Çünkü herkes farklı anlar, o farklılıkları daha orijinal hale getirebilir.

Sorularını bir deftere yazmasında da fayda vardır. Şimdilerde hiç kimse kimseye risaleyle ilgili soru sormuyor. Mesela ben Türkiye’de çok gezenlerdenim. Yuvarlak sorular var; “hocam aşkımızı, şevkimizi nasıl artırabiliriz” gibi… “şu kitaptaki şu cümleyi” diye soru hemen hemen çıkmıyor. Millet ya çok anlıyor, ya da o pazarda bezi yok demek ki. İkinci okuyuşunu böyle yapmalı.

İkinci okuyuşunda bir cümle daha söyleyeceğim: Mümkünse başkasına anlatarak okumalı. Çünkü başkasına bir defa anlatarak okumak şahsen on defa okumaya bedeldir. Mesela siz birinci sözü on defa düşünerek okuyun; bir de başkasına okuyun-anlatın. Anlamıyorsunuz ama anlatmaya çalışıyorsunuz, siz kendiniz de anlayacaksınız, anlatırken onlar size açılacak yani. İşte ikinci okuyuşunuzu da bu şekilde yapmalı, kitap kitap yapmalı. Mektubat, Lemalar, Sözler vs.. ve bu da en geç iki sene içerisinde bitmeli. Günde sekiz sayfanın etüdünü yaparsak en geç iki senede de biter.

Üçüncü okuyuşunda ise; mevzu mevzu okumalı, kitap kitap değil. Zaten ikinci okuyuşunda hangi mevzu nerede var kafasında kalacaktır.

*Önce ALLAH’ın Zat’ı, ALLAH kimdir? ALLAH nedir? Zat’ı ile alakalı kafaya takılabilecek sorular. Niçin yarattı? vs.. gibi İhlas Suresi içerisinde geçen hususlar..

*Sonra Zat, Sıfat ve Esma münasebeti. Mesela Yirmidördüncü Sözün Birinci Dalı, Yirmidördüncü Mektup gibi…

*Sonra Şirk’in reddi. Tabiat Risalesi gibi, İkinci Şua gibi...

*Sonra ALLAH’ın varlık ve birliğine ait deliller. Ayetü’l Kübra gibi, Onbirinci Şua gibi, Yirmiikinci Söz gibi, Otuzüçüncü Söz gibi, Otuzuncu Sözün zerre bahsi gibi, Otuzuncu Lema gibi, Mesnevi’deki Katre Risalesi gibi, Lemalar gibi, Nokta Risalesi ve hakeza.

*Sonra ALLAH’a iman ile Peygamberlere imanın münasebet ve mülazemeti-ki Onbirinci Söz’dür bu-

*Sonra Peygamberlere iman bahisleri, mesela Ondokuzuncu Söz, Ondokuzuncu Mektup, Mesnevi’deki Reşhalar, Şualar’da Altıncı Şua,

Sözler’den Otuzbirinci Söz Mi’raç bahsi, Şakk-ı Kamer bahsi ve hakeza. Nübüvvet bahisleri Şualar’da da var, İşaratül İcaz’da var, Muhakemat’ın üçüncü makalesinde nübüvvet bahsi var, Mesnevi’nin muhtelif yerlerinde var o da kendi içerisinde 5–6 kademede ele alınması lazım aslında.

*Sonra Peygamber’lere imanla, Peygamberlerin getirdiğine iman yani kitaplara iman ve Kur’an... Aynı münasebet On birinci Söz’de yine vardır. Meyve Risalesinin dokuzuncu meselesinde Amenerrasulü tefsirinde vardır.

*Sonra haşru neşre iman...

*O sıralama münasebetleri içerisinde; kader, ruh, cin, şeytan bahisleri Yirmidokuzuncu Söz ve Mesnevi’de, İşaratül İcaz’da da bazı yerler var.

*Sonra kader ve kaza bahisleri.

*İman ve İslam münasebeti, Dokuzuncu Mektup’ta var.

*Ondan sonra İslam esasatında namazla alakalı muhtelif mevzular, zekât, oruç ve sonra muhtelif mevzular.

Yani üçüncü okuyuşunda mevzu mevzu okuyacak ve bu üçüncü okuyuşunda artık Risalelerde bir yerde geçen bir mevzu nerelerde geçtiğini yüzde yetmiş seksen nispetinde bilebilecek hale gelecektir ki, asıl Risaleyi tanımak da budur. Risale dersi de budur. Mesela okuyor adam iki satır, bir paragraf, saatlerce anlatıyor. Bu bir dini sohbettir, ama Risale dersi değildir. Risale dersi, Risalelerde geçen bir yeri Üstad nasıl anlatmışsa orayı yine Üstad’ın anlattığı mantıkla anlayıp anlatabilmektir ki, bu Risale mantığı demektir.

Bu üçüncü okumasına bir-iki ilavem daha var; ayetleri ezberlemeli, hadisleri metinleriyle beraber ezberlemeli, ezberlemeye çalışmalı. Gerçekten bir Risale talebesi olmak istiyorsa, meallerine bakmalı ve ezberlemeli.

Çok daha önemli bir şey söyleyeceğim; Risaleleri mevzu mevzu okurken bir de Hocaefendi’nin o mevzularla alakalı mevzu mevzu anlattığı bahisleri de yan yana getirerek, kıyaslayarak, iç içe izah eder gibi okursa çok isabetli olur. Mesela diyelim tevhid bahislerini okurken “İnancın Gölgesinde” kitabıyla beraber ve onun “Tevhid Delilleri” diye on dört tane vaazı var, onları takip eder. Mesela nübüvvet bahislerini okurken Sonsuz Nur’u ve Bornova’da anlattığı Nübüvvet serisini, Haşir ile alakalı mevzuları okurken haşir vaazları, namaz ile alakalı yerleri okurken namaz ile alakalı vaazları… okur ve kıyaslar.

Böyle bir iç içelik olursa, bu tetebbuat’ından sonra bir üst noktaya yükselebilir. Ama tıpkı bir çocuğun, bir talebenin “yarın imtihanım var” deyip çalıştığı gibi çalışacak. İşi öyle denk gelişe bırakmayacak, iyi bir talebe olacak. Ben bunu dört seneye yayıyorum ki, diğer dünyevi işleri varsa; mesaisi varsa, talebeyse onları da ihmal etmesin diye… Yoksa sırf o işle meşgul oluyorsa, sırf Risaleyle meşgul olacaksa bir iki seneye de indirmek mümkündür. Üçüncü okuyuşunda böyle yapması lazım ki, artık epey bir mesafe kat etmiş sayılır ve bu da en geç iki sene içerisinde bitmelidir. Beş sene yaptı.

Dördüncü okuyuşunda ise; aynen birinci okuyuş gibi okumalı, süratlice bir defa daha okumalı. Bu dördüncü okuyuşunda da; "bir temel eser-bir lahika","bir temel eser, bir lahika" şeklinde okumalı. Lahikalar ayrıca önemiyle, faziletiyle beraber, bakış açılarıyla beraber anlatılabilir. Bu da bir sene içerisinde bitmelidir. Oldu altı sene. Altı sene çok uzun bir süre değildir aslında, bir insanın tıp fakültesinden mezun olup doktor olması için bile liseden sonra en az altı sene okuması gerekiyor. Altı sene sonra doktor oldu mu olmadı mı belli değil, pratisyen bir hekimdir, daha ihtisasa ihtiyacı var. Risale-i Nur’ların kazandıracağı şeyler bir tıp fakültesinin kazandıracaklarından daha az değildir. Orada gerçekten hemen hemen her şey var.

Onun için külliyatın ehemmiyetle okunması lazım. O zaman çok kazanılacak, çok farklı şeyler olacak, hem dünyasında, hem ahiretinde kazanacak. Böyle bir Risale tetebbuatı şimdi maalesef yok. Ama bütün bu merhalelerin birinci adımı “anlamasan bile oku” olmalı. Birinciyi okuyacak, ikincisinden itibaren artık anlamak için kendisini biraz zorlaması gerekiyor.

-Yani orada kalmamalı…

-Orada kaldı mı olmaz zaten. Şurada bizim komşumuz bir berber var. Onun bir kalfası var, öyle dört beş seneden beri ustasının yerine bakıyor. Dedim ki: oğlum sen daha berber olmadın mı? Ustasına sordum: "Normal kabiliyetli bir insan kaç senede berber olur?" “Dört senede olur” diyor. Bir berber olmak için bile dört sene lazım… Koskoca bir külliyat, bu Risale-i Nur külliyatı, gerçekten dev bir eser.

Onun dışında artık başka kitaplara bakabilir, kıyas edebilir. Mesela Yirmi beşinci Sözü okuyor, artık Risale-i Nur’ların açılımları, izahları olarak başka eserlere bakabilir. Ama en azından altı sene içerisinde kendisini Risalelere vererek okursa altı sene sonra bayağı bir mesafe almış olur .
 
NECDET İÇEL HOCAMIZLA RİSALE-İ NUR HAKKINDA YAPILAN BİR SÖYLEŞİ

http://is.gd/Z87E5H





2 yorum:

  1. allah bizi de böyle iyi bir nur talebesi yapsın
    teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. yorumlarınız çok etkileyici inşallah allah bizde anlatılanlar gibi mükemmel bir nur talebesi yapsın

    amiiiiiiiiiiiin
    Şeyma nur ..

    YanıtlaSil