Urfalı evliyalardan ehli beyt Mehmet Durak Okumuş’a, hocalarından Hacı Abdullah, ölmüş bir kuzuyu diriltme kerametinde bulunduğu için Mir lakabını vermişti.
Mirine hoca, İsmet İnönü’nün istibdad döneminde Tuz eken Camii’nin imamıydı.
Zulümiye , Dergâh, ulu cami, döşeme, Yusufpaşa, Hâkimdede, Ak, Hasan paşa ve Bey kapısı cami’leriyle beraber Tuz Eken Camii’ne de asker girmişti.
Kapısında, tüfekleri omuzlarında askerlerin nöbet tuttuğu caminin içine silahlar çatılmıştı.
Hamımların, çarşafları parçalandığı için korkudan sokağa çıkamadıkları bir dönemdi bu.
Kuran- ı Kerim öğretmenin ve öğrenmenin suç olduğu bir dönemdi.
Çocukların hocalarına Teyze ya da hala diye hitap etmek zorunda kaldıkları bir dönemdi.
Komşu çocuklarına Kuran-ı kerim öğretilen evlerin basılıp, çocukların ve kadınların karakollara götürüldüğü bir dönemdi.
Camilerin eve, ahıra kışlaya çevrildiği, evlere baskınlar yapılıp Kuran- ı Kerim’lerin yakıldığı,, parçalanıp ayaklar altında çiğnendiği,, ip bağlanıp tuvaletlere atıldığı bir dönemdi .
Mirine Hoca, bu korkunç şerden kurtarmak için, kitaplarının bir bölümünü bahçesinde ağlayarak yaktı.
Kuran- ı kerim’leri ve diğer kitapları büyük çamaşır kazanlarına doldurup odunlukta kazdığı büyük çukura dualarla yerleştirdi.
Üzerine odunları yığdı…
Kahırlıydı Mirine Hoca.
Pek çok savaşa katılmış, esir düşmüş, işkence görmüş, aç ve susuz bırakılmıştı.
Yaşadığı hiçbir şey ona bu kadar zor gelmemişti.
Ya Sabur, dedi.
Bekledi…
Camiler satışa çıkarılınca Urfa eşrafından pabuççu Hacı Cuma’dan Tuz Eken camii’ni satın almasını istedi. İkiletmedi Hacı Cuma. Tapuyu onun üzerine yapmak istedi. Bu öneriyi,
“ Ölürsem benden sonra olabileceklerin vebalini yüklenemem.” diyerek reddeden Mirine Hoca, bu camide, Demokrat parti iktidara gelene kadar ücretsiz imamlık yaptı.
1950 seçimlerinin ertesi sabahı , sonuçların açıklanmasını beklemeden müezzin Kaşıkçı Mahmut’dan ezanı Arapça okumasını istedi. Müezzin, minareye çıkıp insanların susadığı ezan ı Muhammed’iyi kana kana okudu.
Halk ağlayarak sokaklara döküldü…
Vaktinin büyük bölümünü camide geçiren Mirine Hoca, 1960 yılının bir ilkbahar gecesi evine çok geç döndü.
Hanımı ve çocukları meraklanmıştı.
Anlattı Mirine Hoca.
“Said Nursi Hoca efendi gelmiş otele. Yatsı namazından sonra beni çağırttı.
Oraya gittim. Hastaydı.”
“Allah bilir bu gece vakit tamam. Hak vaki olursa beni yıkar mısın?” dedi.
“Allah etmesin hocam!” dedim. “Öyle bir acıyı bize yaşatmasın!”
“Allah’ın emri olursa kimse bir şey yapamaz hoca. Sen söz ver bana, beni yıkar mısın?”
“Elbette hocam. Emrin başım üstüne.”
Said –i Nursi Hazretleri, o gece rahmete kavuştu.
Mirine Hoca, haberi sabah namazında aldı.. Büyük bir teessür içinde otele doğru yola çıktı. Yıkanmak üzere Hasan paşa camisine götürülen cenazeye yolda rastladı
Cemaatin tekbir aldıklarını duyunca elini kaldırıp önlerine geçti.
“ Durun!” dedi. “Hocamız tekbir almaya çok layıktır ama şimdi değil. Yıkandıktan sonra…”
Üstat hazretlerinin ölümünün 50. yılında çocukluğumdan beri annemden dinlediğim bu hatırayı naklederek, Bediüzzaman tarihine gölgede kalmış bu olayı not düşmek istedim.
Said- i Nursi Hazretlerine ve sevgili dedem Mirine Hoca’ya yerler ve gökler dolusunca rahmet diliyorum.
Ruhları şâd olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder