13 Mayıs 2007 Pazar

FELEĞİN TERSİNE DÖNDÜĞÜNÜ düşündüren tablolardı. Ateşe su, suya ateş diyenler; aydınlığı karanlık, karanlığı aydınlık diye tarif edenler vardı.

FELEĞİN TERSİNE DÖNDÜĞÜNÜ düşündüren tablolardı. Ateşe su, suya ateş diyenler; aydınlığı karanlık, karanlığı aydınlık diye tarif edenler vardı. Kök anlamı ‘barış’ ve ‘esenlik’le kardeş olan bir din, nicedir savaşla ve hatta terörle eşanlamlı olarak anılır haldeydi artık. Kız çocuğunu diri diri gömen insanları durduk yerde karıncaya basmaktan, haksız yere en küçük bir cana kıymaktan çekinir hale getiren bir din, kadına düşmanlık, cana düşmanlık, hayata düşmanlık simgesine dönüşmüştü kimi zihinlerde. Cahiliye içindeki bir toplumu alıp kendini bilmenin, haddini bilmenin, Rabbini bilmenin zirvesine ulaştıran; kız çocuğunu diri diri gömen Ömer’i alıp eleğinden geçirip Dicle kenarında ayağı incinen kuzunun dahi tasasını çeker hale dönüştüren; bedevî bir topluluğu medenî bir ümmet haline getiren; ilk şehri Medine’yi bir medeniyet evreni kılan bir dindi o. Ama ne yazık ki, milyonlarca kez yazık ki, gerilik, haksızlık, cahillik ve kabalıkla beraber anılır haldeydi artık. Böylesi bir zaman, feleğin gerçekten tersine döndüğü bir zaman değilse, neydi? Gördüklerimiz, feleğin tersine döndüğünü düşündüren tablolardı.
---------------------
arzu ederseniz yazının devamı bu adreste
http://www.karakalem.net/?article=321#rev

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder